Onunla eski köprünün üzerinde tanışmıştık. Üzerinde yün krem
renginde bir kazak koyu kahverengi saçlarıyla müthiş bir uyum içindeydi. Ela
gözleri vardı. Bir kez baktım gözlerinin içine… O da bana baktı bir kez. Sonra
bir anda yürüdü ve gitti yanımdan. Topuklu ayakkabılarının çıkardığı sesi
duyabiliyordum. Bir kez daha dönüp baksam acaba o da döner mi diye içimden
geçirdim. Bir dakika bile kısa sürede âşık olmuştum. Tekrar görmeliydim.
Peşinden gitmeye karar verdim ancak çoktan gitmişti. Koşarak köprünün bitişine
geldim. Kimse yoktu. Sanki hiç buradan geçmemiş gibiydi. Parfümünün kokusu da
olmasa varlığından şüphe edecektim. Derin bir iç çektim ve yürümeye başladım.
Adım başı yüzünü hatırlıyordum. Gözlerinin elası beni nasıl etkilemişti
bilemiyorum. Sağ yanağında ki gamzesi ise masum yüzünün bir parçasıydı. Belki de
abartıyordum. Birkaç saniye içinde aşk olur muydu? Evet, olurdu. Çünkü o günden
sonra hep o köprünün üzerinden geçmiştim. Tıpkı onun gibi…
Ertesi gün aynı saatte beklemeye başladım. Çok geçmeden
karşıdan gelmeye başladı. Bu sefer üzerinde beyaz bir elbise vardı. Saçları
açık ve rüzgârla savruluyordu. Üzerindeki kabanın önünü kapatmamıştı. Ayağında çizmeleri
kahverengiydi. Çantasıyla uyum içindeydi. Bunların hiçbirine odaklanmamıştım. Tek
baktığım yer gözleriydi. O da bana bakıyordu. Yanımdan geçerken yeni sıkılmış
parfümünün kokusunu aldım. Cennet kokuyordu. Oysa cennetin kokusunu bile
bilmiyordum… Bir gün önceki gibi geçip
gidişini izledim. Biraz durdum ve konuşmak için arkamı döndüm. O, yine sırra
kadem basmıştı. Bir gün daha beklemek zorunda olduğumu biliyordum. Yoluma devam
ettim.
Günler böylece geçiyordu. O, her yeni bir elbiseyle
geçiyordu yanımdan. Bense sadece gözlerine odaklanıyordum. Kaçamak bir
bakışının ardından yok oluyordu. Her gece onunla nasıl konuşabilirim diye prova
yapıyordum. Her seferinde de kelimelerim yetersiz kalıyordu. Olayı akışına
bırakacaktım. Ertesi gün aynı saatte köprüdeydim. Yanımdan geçip gitmesini
beklerken telefonum çaldı. Duymamazlığa verdim. Telefon ısrarla çalıyor fakat
duymamazlığa veriyordum. Telefonu cebimden çıkardım. Nihayet susmuştu. Ekranda iki
cevapsız çağrı duruyordu. Bastım. Arayan yakın arkadaşlarımdan biriydi. Telefonu
cebime koyacaktım ki yeniden çaldı. Açtım. Karşıdan gelen ses ağlıyordu. Aldığım
haber karşısında ben de ağlıyordum… Gözlerimden süzülen yaşlar ve kalbim orada
durmamamı istiyordu. Köprüden geçerken arkama bile bakmıyordum. Bir an önce
hastaneye gitmeliydim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder