30 Ağustos 2012 Perşembe

Bir Dilim Ayrılık


Onunla eski köprünün üzerinde tanışmıştık. Üzerinde yün krem renginde bir kazak koyu kahverengi saçlarıyla müthiş bir uyum içindeydi. Ela gözleri vardı. Bir kez baktım gözlerinin içine… O da bana baktı bir kez. Sonra bir anda yürüdü ve gitti yanımdan. Topuklu ayakkabılarının çıkardığı sesi duyabiliyordum. Bir kez daha dönüp baksam acaba o da döner mi diye içimden geçirdim. Bir dakika bile kısa sürede âşık olmuştum. Tekrar görmeliydim. Peşinden gitmeye karar verdim ancak çoktan gitmişti. Koşarak köprünün bitişine geldim. Kimse yoktu. Sanki hiç buradan geçmemiş gibiydi. Parfümünün kokusu da olmasa varlığından şüphe edecektim. Derin bir iç çektim ve yürümeye başladım. Adım başı yüzünü hatırlıyordum. Gözlerinin elası beni nasıl etkilemişti bilemiyorum. Sağ yanağında ki gamzesi ise masum yüzünün bir parçasıydı. Belki de abartıyordum. Birkaç saniye içinde aşk olur muydu? Evet, olurdu. Çünkü o günden sonra hep o köprünün üzerinden geçmiştim. Tıpkı onun gibi…
Ertesi gün aynı saatte beklemeye başladım. Çok geçmeden karşıdan gelmeye başladı. Bu sefer üzerinde beyaz bir elbise vardı. Saçları açık ve rüzgârla savruluyordu. Üzerindeki kabanın önünü kapatmamıştı. Ayağında çizmeleri kahverengiydi. Çantasıyla uyum içindeydi. Bunların hiçbirine odaklanmamıştım. Tek baktığım yer gözleriydi. O da bana bakıyordu. Yanımdan geçerken yeni sıkılmış parfümünün kokusunu aldım. Cennet kokuyordu. Oysa cennetin kokusunu bile bilmiyordum…  Bir gün önceki gibi geçip gidişini izledim. Biraz durdum ve konuşmak için arkamı döndüm. O, yine sırra kadem basmıştı. Bir gün daha beklemek zorunda olduğumu biliyordum. Yoluma devam ettim.
Günler böylece geçiyordu. O, her yeni bir elbiseyle geçiyordu yanımdan. Bense sadece gözlerine odaklanıyordum. Kaçamak bir bakışının ardından yok oluyordu. Her gece onunla nasıl konuşabilirim diye prova yapıyordum. Her seferinde de kelimelerim yetersiz kalıyordu. Olayı akışına bırakacaktım. Ertesi gün aynı saatte köprüdeydim. Yanımdan geçip gitmesini beklerken telefonum çaldı. Duymamazlığa verdim. Telefon ısrarla çalıyor fakat duymamazlığa veriyordum. Telefonu cebimden çıkardım. Nihayet susmuştu. Ekranda iki cevapsız çağrı duruyordu. Bastım. Arayan yakın arkadaşlarımdan biriydi. Telefonu cebime koyacaktım ki yeniden çaldı. Açtım. Karşıdan gelen ses ağlıyordu. Aldığım haber karşısında ben de ağlıyordum… Gözlerimden süzülen yaşlar ve kalbim orada durmamamı istiyordu. Köprüden geçerken arkama bile bakmıyordum. Bir an önce hastaneye gitmeliydim…
   
Devamı Gelecek... 

Hiç yorum yok: