18 Mayıs 2012 Cuma

Bir Kalbin Ruh Hali


Dalgalanan denizin kıyıya vurması gibi sertti yüzüne çarpan duyguları. Elinde kalan birkaç kalp kırıklığı ve gözyaşı damlalarıydı gecenin buhranını arttıran. Ne bir ses duyuyor ne de görüyordu çevresinde olan biteni. Aklının almadığı sonsuz karmaşanın tek sebebiydi kalbinin isyanı. “Dur” diyemedi bir türlü olanlara. Belki durdurursa kalbi duracak, hayata karşı yenik düşecekti. “Aşk” en acımasız yerinden vuruyordu insanın. Kadın iki gözü iki çeşme ağlarken; adam, sadece duygularından dolayı hissettiği pişmanlıkla düşünüyordu ölenin ardından. “Ölüm” kadının kurtuluşu, adamın diz çöküşü, bir masumiyetin yok oluşuydu. Kirlenmiş hislerle çıkılan bir yolda çamura bulanan kadın, ellerini birbirine bağlamış bir şekilde hayatın “götürdüklerine” isyan ederken; aslında ağlaması gereken duygusuzlara bir cevap veriyordu. Kimse bilmezken bu halin nedenli bir çıkmazın içinde olduğunu, kadın bir yudum daha aldı kenarı kırık şarap bardağından. Ağzında oluşan tadın verdiği haz, ölüme duyduğu libidosunu kamçılıyordu. Aşkın artık ölüm yoluna girdiğini bilmesiydi soruları cevapsız bırakan. Bağırıp çağırsa da, kırıp dökse de bir faydası olmayacaktı. Kimse umursamayacak, kimse bilmeyecek ve en fazla birkaç gözü yaşlı gün sonunda unutulacaktı tüm bu olanlar. Kadın önce bir bakış attı masanın üzerinde duran tozlu aynasına. Gözleri yaşlanmış, yüzü solgun, dudakları titrek… Gözlerinden yaşla birlikte akan makyajının verdiği kirlilik, çaresizliğin ve yalnızlığın buluşturduğu yorgunlukla oturuyordu. Dizlerinden dökülen eteklerinin dokunduğu bacakları titriyor, sanki o gece hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu. Karanlık gittikçe uzarken gökyüzünün derinliklerine doğru yıldızlar bile artık parlamıyor, kendilerine küserek sönüyorlardı. “Neden?” dedi kadın sesi kısılmışçasına hıçkırıklarla boğulurken. Sigarasının dumanı yaktı önce gözünü sonra da yaşanmış anlar… Ne demişti ona? ‘Onca erkek varken neden ben?’ Kadın bilmiyordu cevabı. Eğer bilseydi yatağını ıslatan aşkın teri olurdu, gözyaşları değil… Kafasını çevirdi telefona doğru. Hala çalmamış, hala kimse aramamıştı. Nasıl arayacaklardı ki ölmüş bir kalbi? Hem kalp hiç ölür mü? Onun kalbi ölüydü. Onca mutluluğun arasında bir kenara atılmış, hiç sevilmemiş bir kalpti ölebilen. Sigarasını bırakırken küllüğe doğruldu kadın. Daha dik oturdu güçlenmek için. Sanki güçlenirse kalbi taşıyabilecekti tüm bu olanları. Hazmedebilecekti içinde kalanları… Ama olmadı. Kadın ne yaptıysa olmadı. Bir türlü büyütemedi karşısındaki çocuğu. Sigarasından son bir nefes daha aldı ve küllüğe bastırdı. Sanki tüm acısı o sigarasının ucundaydı. Eğer söndürürse dinecek gibiydi. Yavaşça ayağa kalktı. Önce mumları söndürdü odadaki sonra tozlu aynaya baktı biraz daha yaşlandığını görmek için. Yavaşça çıkarken odadan geride sönmüş bir sigara, dumanlı bir gece ve bir sürü anı kalmıştı. Kulaklarında çınlayan aynı cümle: ‘onca erkek arasında neden ben?’ kadın hıçkırarak verdi cevabı tekrar kendisine. ‘Peki, onca kadının arasında neden ben değil?’

Hiç yorum yok: