14 Mayıs 2012 Pazartesi

Bir Bahar için Ağıt


Üzerine sinmiş yaz yağmurunun kokusuydu sonbaharda esen rüzgârdan tattığım. Kurulan cümlelerin anlamsız olduğunu ancak ağacın dökülen yapraklarını avuçlarımda ufaladığımda anladım. “Anladım” sandığım pek çok şeyin beyin karmaşasından doğduğunu öğrendiğimde ise artık çok geçti. Yıkılmış bir kalbin ardında zedelenmiş bir güven, kırılmış bir onur saklıydı. Neydi şimdi geri gereken şey? Giden sevgili mi, götürdükleri mi? Hangisi daha olurdu alt üst olmuş bir hayatta? İkisine de anlam yüklemeyi bıraktığımda daha aydınlık bir güne uyanacağımı geç de olsa öğrenmiştim. Öğrendiğim onca şeyin arasında söylenmemesi gereken sözlerin nasıl da bir “an”lık öfkeyle dışarı çıktığını; çıktığında ise tıpkı bir dozer gibi önüne gelen her şeyi yıkıp geçtiğini ve sonunda paramparça anıların kaldığını görmek, artık günah olmaktan çıkmıştı. Günahsız bir neslin çocukları da ancak ve ancak bu kadar günahsız olabilirdi. Aldıkları nefesin borcunu ödemek başka bir bahara kalmışken; ben, yazın ortasında sonbaharı yaşıyor, dökülen yaprakları temizliyor ve yeniden baharın gelmesini dört gözle bekliyordum. Ama bu sefer sadece baharı istiyordum… Getirdiklerine aldırış etmeden, getirenini görmezlikten gelerek… Sadece baharın gelmesini istiyordum elimde geçmişten kalma solgun kırmızı güllerle. İşte o gün gökyüzü daha mavi, güneş daha parlak, deniz daha berrak ve ben daha fazla günahlarımdan arınmış olarak yeniden doğacağım. Bahar için yaktığım tüm ağıtları bir kenara bırakıp, yeni bir aydınlığımı karanlığa çevirmek için nefes alacağım… 

Hiç yorum yok: