Bir anda silinip giden umutları vardı kadının. Bardağın neresinden baksa boştu hep. Ne yarısı dolu, ne de yarısı boş... Görmek istemeyip de gördüğü her anı, aklına kazınıyordu günden güne. Başını her kaldırışında gördüğü yüzler, gün geçtikçe çoğalıyor ve yabancılaşıyordu. Eski tanıdıklarını artık tanıyamıyor, yeni tanıdıklarına ise ‘merhaba’ demekten bile çekiniyordu. Hayatının yolunda gittiğini gördüğü anlar ise artık beyninin küflenmiş boşluklarında gömülü kalmış ve çürümüştü. Çürüyen anılarını düşünceleri; düşüncelerini cümleleri; cümlelerini ise kelimeleri takip eder olmuştu. Günden güne içine kapanıyor ve her gün gördüğü yüzleri unutuyordu. Hareketleri de eskisi gibi değildi kadının. Geçmişin deli dolusu, şimdilerin sessiz sakin, melankolik insanıydı. Yaptığı her işin eline yüzüne bulaşması bir yana dursun, aldığı nefes bile ciğerlerini yakıyordu artık. Etrafındaki insan sayısı günden güne azalırken, başını kaldırdığında gördüğü yüzler günden güne değişiyordu. Kalabalık bir caddede bile tek başınaydı artık. Sanki dünyaya tek başına gelmiş, bu yaşına kadar hep tek başına yaşamıştı. Üzüldüğünde başını yaslayacak kimsesi yoktu belki de. Olanlar ise artık tamamen yabancı ve başka bir hayatın ruhuyla bütünleşmişti. Bir kendisi vardı, bir de hiç eksilmeyen dertleri. Sabahları uyanmak için bile bir nedeni kalmamıştı kadının. Kaderin karşısındaki çaresizliği bir yaşam biçimi olduğunu düşündüğü anda, tekrar başını kaldırdı. Gördüğü yüzlerin aslında yeni yüzler olmadığını görmüştü. Hep varlardı fakat yanlış bakış açısıyla bakıyordu onlara. O kadar da kötü görünmüyorlardı aslında. Hayata bakış açısını değiştiren neydi kendisi de bilmiyordu başlarda. Günlerce bunun sebebinin ne olduğunu düşünürken, uzaklardan bir müzik sesiydi gerçekleri açığa kavuşturan. Duyduğu en güzel ezgiydi belki de… Günlerce dinlediği şarkı, her sabah uyanması için bir sebep olmuştu bir anda. Geçmişin deli dolusu tam geri dönecekti ki, kader tekrar karşısına çıktı. ‘Olmaz!’ dedi olağanca kuvvetiyle. ‘Olmaz arkadaşım olmaz, sevemezsin sen… Sevilemezsin. Senin kaderin bu!’ ve bir anda hiddetli sesini sakinleştirdi kadının karşısında. Tokat gibi gelen bu tepki, yetmişti kadının gözyaşlarına boğulmasına. Kadının ağladığını gören kader, usulca yanaştı kadının kulaklarına. Bir yılan fısıldaması gibiydi sözleri, acıyarak ama emrederek… ‘Vazgeç artık, sana bir eş yaratılmadı bu dünyada. Ve ben kaderin ta kendisi, bu yüzden buradayım. Senin duyduğun her müziği değiştirmek için, duygularını değiştirmek için, hislerini değiştirmek için, seni değiştirmek için… Bu yüzden benim arkadaşım sensin… Tıpkı benim gibi, sen de yalnızsın…’ Kadının gözyaşları öylece süzülürken yanaklarından, yine tek başına kalmıştı bu kalabalık dünyada. Başını her kaldırışında gördüğü yüzler, gün geçtikçe çoğalıyor ve yabancılaşıyordu. Eski tanıdıklarını artık tanıyamıyor, yeni tanıdıklarına ise ‘merhaba’ demekten bile çekiniyordu. Gittikçe köreliyor, kör oluyordu. Kadere öylesine boyun eğmişti ki, kamburlaştığını bile göremiyordu…
1 yorum:
kesinlikle harika olmuş ama şöyle bir durum var ki kader yanılıyor.. o kadın da.. eminim onun için yaratılmış birileri mutlaka var biryerlerde.. belki çok uzaklarda belki de burnunun ucunda ama zaman olarak nerelerde dersen bence uzaklardadır...
Yorum Gönder