17 Mart 2012 Cumartesi

İnsanlık mı?


Dünyanın hep aynı olduğuna inanırdım eskiden. Eskiden… Daha çok küçükken… Her mevsimin yaz, her gecenin sabah olduğunu sanırdım. Tüm dünya tozpembe gözükürken gözüme; değil ölümü, yaşamı bile düşünmezdim. Eskiden… Daha çok küçükken… Etrafımda renk renk çiçekleri, odamı süsleyen Barbie bebekleri, beğenmeyip yemediğim yemekleri, en ufak bir hasarda üzerimden çıkardığım elbiseleri, etekleri tişörtleri… Bunları düşünmezdim eskiden. Eskiden hayat öyle bir gelirdi ki bana küçük dağları yaratmayı bırakın, büyükleri bile ben kontrol ediyormuş gibi hissederdim. Yokluk nedir bilmeyen ben, bugün karşımda kendi yaşıtımda birinin çöplerden kâğıt topladığını görünce anladım. Çöplerin her birinin içine bakıyor ve işe yarayacak olanları çuval bezinden yapılma olan bir el aracına dolduruyordu. Belki de sadece karnını doyuracak kadar para geçecekti eline ama yine de İzmir’in serin ve rüzgârlı havasında işini yapıyordu. Kim bilir kilometrelerce yürümüş, bin bir türlü pisliğin arasına daldırmıştır elini. Yine de evine götürdüğü ekmeği, pek çoklarının yediği ekmekten daha taze ve daha helaldir genç adamın.  Çoğumuz şu anki halimizden bile şikâyet ederken, bizim bu halimizde olmayı hayal edenleri düşünmeyiz. Düşünemeyiz çünkü. İşimize gelmez bunu yapmak… Peki, o zaman soruyorum? Hangi adalet buna göz yumar? Hangi adalet yatana milyon dolar kazandırırken, alnının teriyle çalışan adama bir lokma ekmeği bile çok görür? Hangi adalet eşitliği kaldırır? Ya da, adaleti bir kenara bırakalım da hangi insanlık böyle bir şeye kayıtsız kalır. Dünyada zenginliğin yanı sıra büyüyen bir fakirlik var. Her şeyden önce aynaya bakın ve insan olduğunuzu görün. Bunu gördükten sonra çevrenizdeki insanları da görün. Çünkü onlar da sizi görecekler… 

Hiç yorum yok: