8 Mayıs 2011 Pazar

Anne...


Gözünün önüne dökülen saçlarını kenara attı. Doğrulmaya çalışsa da zorlanıyordu. Acıyı hissetti. Mutluluğu getirecek olan acıyı. Bekledi. Misafirini aylarca bekledi. Yaptığı tüm hazırlıkları, hissettiği karamsar duyguları, çektiği karın ağrılarını görmezden gelerek bekledi. Ve bir gün dünyasının nasıl değiştiğini öğrendi. Bir hıçkırıkla yataktan fırlaması gerektiğini, kendine ayırdığı en küçük zaman dilimine bile göz konulabileceğini, yediği yemekten tat alamayacağını, kendisine diye alışveriş yaptığında üçüncü kişiye bir şeyler satın alacağını, birinin gülümsemesine bu kadar fazla hayran kalacağını, ağlamasında yüreğinde bir yerlerde volkanlar patlayacağını, hastalandığında kendinden çok üçüncü kişiyi düşüneceğini, o hastalandığında canının yanacağını, zaman geçirmek değil de aynı yaşamayı, onunla büyüyüp onunla küçülmeyi, yeni baştan okuma yazma öğreneceğini, yeniden aşık olacağını, yeniden aşkın acısını yaşacağını, yeniden isyan edeceğini, yeniden değişen dünyayı onunla yaşacağını ve onun da bir gün tüm bunları bir başkasıyla yaşayacağını öğrendi. Geçen her zaman da daha da kalabalık olabileceğini gördü. Yaşamın sırrının aynı olduğunu bildi. Kendi canından birinin kendi canından başka birine dönüşürken onun yanında olabildi. Hastalandığında üstünü örttü, çorba içirdi, saatlerce başında bekledi. Kaç yaşında olduğunu gözetmeksizin her derdine koştu. Kendi için değil onlar için her türlü sıkıntıya göğüs gerdi. Dönüp baktığında nelerin arasından, neleri yetiştirdiğini görünce gülümsediğini fark ettirdi. İlk günkü kadar değil, daha fazla sevdi, sevildi. Şimdi senin kollarında olmak vardı anne. Senin kollarında, senin ısıttığın yatağında, sana sarılarak, sana sarılarak uyumak vardı anne… !

Sana Bir Şiir Yazmak İsterdim, Edebiyatım Kötü, Kafiyem Tutmuyor...
Sana Bir Şarkı Söylemek İsterdim, Sesim Kötü, Ezgilerim Tutmuyor...
En İyisi Öylece Durmak, Sen Zaten Biliyorsun Beni...
İyi ki Varsın Değişmez Sevgili...

Hiç yorum yok: