8 Ekim 2013 Salı

Ruhuna Dokunan Ses

“Neredesin?” diye sordu ses, “her yerdeyim” dedi kadın sessizce ve gülümseyerek. “Ne yapıyorsun?” diye sordu ses, “anı yaşıyorum” dedi kadın bu sefer daha belirgindi gülümsemesi. Ve aniden yok oldu ses. Hiç duyulmamış gibi, hiç var olmamış gibi. Kadın memnundu halinden oysaki. Ses varken güzeldi. Gittiğinde de güzelliklerin rengini hep kırmızı sandı. Belki de sanmaya çalıştı. Sesi bekledi kadın günlerce. Ses uğultusunu dile getiriyor da kendisini göstermiyordu bir türlü. Sesi aradı boşlukların ta diplerinde,  ne eser vardı, ne bir iz… Üzüldü kadın başlarda. Sesin gittiğini sandı ama acımadı içi. “Geri gelecek” dedi kararlı ve matem dolu sesiyle. Uzandı eski püskü yatağına, yataktan önce bir toz bulutu yükseldi, karyolanın yıllanmış sesi duyuldu nahoş bir gıcırtıyla. Yatak eski ama rahat, yatak yıllanmış ama hatıra dolu, yatak yataktı işte. Acılarını anılarını paylaşmıştı onda. Anın getirdiği hüzünleri döktü, sevinçleri yaydı her bir köşesine, gülümsemesiyle inletirken, ağlamasıyla yüreğini burktu yatağın. Yatak yataktı işte. Onu sarıp sarmalayan, acılarına göğüs geren, hayallerinin ev sahibi, ruhunun bekçisiydi. Sonra ses geldi karanlığın köşesinden. En güzel ezgisini dinletti kadına nefes dolu sesiyle okurken mısraları. Masallar anlattı sonu iyi biten zengin kızın fakir oğlana kavuştuğu, masallar anlattı hüzünlü bir aşkın ölümle sonlandığı… “Hikâyeler” dedi ses. Kimsenin bilmediği, kimsenin yazmadığı hikâyeler. Düşünüp de söylenemeyen, kelimelerin bile kifayetsiz kaldığı o namussuz, düzenbaz hikâyeler. Düşüncelerden bir çöplüğün şuursuz metinleri hikâyeler. Ölümün dile gelip de mutluluğu yok sayan hikâyeler. Cümlelerin bile bir araya gelmekten kaçındığı, kelimelerin mana taşımadığı hikâyeler. “Hikâyeler” dedi ses içindeki acıyı kusarcasına. O hikâyelerdi ki aklına prangalar vurup, aç, susuz ve ışıksız bırakırdı insanı. Bir kez geldi mi aklına yitirmeden bilincini kurtulamayacağın hikâyeler. O hikâyelerdi ki sussan bile çığlık çığlığa bağırır da yüreğinde, bir cümleye sığdıramazdın. O hikâyelerdi ki ağlatırdı içini dışına çıkartana, bağırıp elbiselerini parçalayana kadar. Gözü kör olasıca hikâyeler… Sonra “aşk” dedi ses. “Aşk nedir bilir misin?” dedi karizmatik lakin hüzünlü sesiyle. Ses aşkı anlattı, kadın yüreğindeki yaraları. Ses aşkı anlattı, kadın kalbindeki sancıları. Ses aşkı anlattı, kadın ağladı, sonra duruldu. Ses aşkı anlattı, kadın efkârlandı ve bir sigara yaktı, sigarının dumanı gözü, yaşlı gözü anılarını… Ses şevkle ve şehvetle anlatırken kadın hıçkıra hıçkıra, bağıra bağıra ağladı. Ruhundaki derin boşluklardan kurtulduğunu, ruhunun kötülüklerden arındığını sandı. Ses anlattı, o dinledi. Ses… Yalnız gecesinin tek dostu, belki hüzün kovan kuşu belki hüzün getiren. Vardı o ses. Kadın duyuyor, iliklerinde hissediyordu. Yaşanılan bir gün kadar gerçek, yaşanılan bir gün kadar maziydi. Yitirilen bir ustan daha değerli, uğruna canını vereceği ses. Eskimiş tozlu yatağında ihtiyaç duyduğu ses. Kimsenin uğramadığı evinde günlerce en güzel nota gibi yankılanan ses. Aldığı bir rayiha, tattığı en güzel şekerdi ses. Kıymeti yakuttan pahalı, maneviyatı kâinattan çok. Terk edişlerinde elveda dediği, gelişlerinde gülümsemeyle karşıladığı ses. Aldığı nefesin mükâfatı ses, nerelerdeydi şimdi? Sırt üstü yattığı yatakta sağa döndü, bacaklarını karnında topladı ve gözlerini kapattı. Hayır, kapatamadı. Eğer kapatırsa sonsuz uykuya dalacak, ses onunla birlikte mazi olacaktı. Onun beş para etmez bedeni kalırken bu soysuz dünyaya, sesin belki uzayda bir yerlerde yankısı kalacaktı. Belki bir daha kimse duymayacak, kimse o kutsal tınıya erişemeyecekti. Aniden çekip gitmesini yediremiyordu kadın. Gözlerinden süzülen birkaç damla yaşın yastığını ıslatması gibi ruhunu ıslatıyordu bu terk ediş. Hak etmediği yalnızlık değil ötesiydi belki de. Yaptığı iyiliklerin karşılığı bir sesse eğer onu da elinden almak neyin cezasıydı bilmiyordu. Yeniden hıçkırıklara boğulmadan evvel dinledi bomboş evini, dinledi boş komidinlerin çıkarmadığı sesi, dinledi duvarların sessizliğini ve bir ses duydu yüreğinden değil de hıçkırıklarından gelen. Bir ses duymak istedi belki haline acısın diye. Ama ses hiç gelmedi… 

Hiç yorum yok: