Bir ses duydum anne! Önce
cennetten geldiğini sandım. Dönüp baktığımda ise cehennemi gördüm…
Daha umut bağlamamışken dünyaya, dünyası kararan üç yaşında
bir kız çocuğu kaldı hatıra
larda. Gördükleri birer masal perisi, yaşadıkları
ise cennetin ta kendisi olmalıyken kara bir bulut örttü gencecik bedenini. Niceleri
silinip giderken bir hatıra bile bırakamadı dünyaya. İsmi on sekizinde bir ödül
töreninde değil de; üç yaşında bir gazetenin sayfasında “ölü” olarak geçti. Ne umudu
tanıyabildi ne de umut etmeyi… Ne hayalleri oldu ne de hayal kurabileceği
günleri… Soysuz köpeklerin hedefine
maruz kalan küçük bir kalbi harcadılar bilmem kaç tanesi. Oyun oynadığı
sokaklarda beklenmedik bir oyuna kurban gitti Fatma. Hesabını sorabilseydi;
belki sessiz kalır ağlardı sadece. Elinden gelseydi eğer tükürürdü yüzlerine
katillerinin. Gücü yetseydi eğer karşı dururdu insan görünümlü mahlûklara! Yaşasaydı
eğer belki o teselli ederdi arkasından ağlayanları minik elleriyle. Sarılır öperdi
acı içinde kıvranan babasını, gözyaşlarını silerdi, kalbine su serperdi
masumiyetiyle…
Bir adamın enkazlar arasında sırtında taşıdığı yaşlı teyze
belki annesi, belki babaannesi, belki komşusu, belki de tamamen başkası… Kanlar
içinde bir adama yardım eden bir teyze belki hayat arkadaşı, belki kız kardeşi,
belki bir tanıdık, belki de tamamen bir başkası… Birbirlerini sırtlayan tamamen
yabancı insanlar, hurdaya dönmüş arabalar, enkaza dönmüş evler ve işyerleri,
yerle bir olmuş hayaller ve emekler bütünü… Giden araba olsaydı da açıp kollarını
semaya haykırmak zorunda kalmasaydın ya “annem”… Sana akıttırdıkları gözyaşının
yüceliğinden bihaber, belki kaç tanenizin yüreklerini yakmasaydı. Uyandığın
günün kalbini sökeceğini bilseydin belki de günlerce uyur; canından bir parçaya
zarar gelmesin diye kendini feda ederdin. Sana nasıl kıydılar annem? Sana nasıl
kıydılar babam, dedem, ablam, ağabeyim, kız kardeşim… Size nasıl kıydılar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder