7 Haziran 2017 Çarşamba

Tanrı'ya Mektup-1

Sevgili Tanrı’m,
Ben geldim kapına. Üzerimde eski bir gömlek, yırtık bir pantolon ve sökük bir çorapla. Doğarken çıplaktım evet. Şimdiyse dünyadan çaldığım birkaç parça kıyafetle çıkıyorum huzuruna. Biraz da yüküm var sırtımda. Altında ezildiğim, yok olduğum yüküm. Sevgili Tanrı’m. Neydi planların benimle ilgili? Var mıydı dünyada benim için de geniş bir yer yoksa bir toz taneciği gibi miydim senin için? Aklımda milyonlarca soru varken cevapların neye ait olduğunu bilemedim, affet. Bugün biraz dumanlı, biraz yasta, biraz da yoksulum. Dipteyim Tanrı’m. En dipte belki de. Sanıyorlar ki daha beter günlerim olacak ama bilmiyorlar. İçinde gezindiğim acıların, yaşadığım kayboluşun en beteri olduğunu. Boş bir odada duvarlarda yankılanan inlememin şiddetini yahut zamansız çığlıklarımı.
            Tanrı’m. Sevgili Tanrı’m. Beni gönderdiğin bu yerin daha güzel olacağını vaat etmedin biliyorum. Affet, saçma ve çocukça bir düşünceye kapıldım. Bir kelime öğrendim burada. İnsanlar adına “hayal” derken ben de hep kırıklıkları kaldı. Büyülü şeylerin olacağına inanarak yaşarken gerçekten ne olduğunu anladığımda bedenime saplanan bıçaklarla geldim. Burada insanlar çok garip. Ağızlarından dökülen sözcüklerin anlamları öylesine farklı ki… Doğruyu bulmaya çabalarken yüzlerce yanlış yola girdim. Çıkmaz sokaklar ahbabım oldu, bir de yalnızlıkta sığındığım senin düşüncen. Yeni şeyler de öğrenmedim de değil. Mutlu çocukların gülümsemelerindeki masumiyetin huzurunu gördüm bir bank köşesinde. Dans eden bir kadının güzelliğini seyrettim biraz, biraz da müzik dinledim eski bir radyodan. Melodisi neşeli, sözleri hüzünlü olanlardan. Yaratıcı insanlar tanıdım bazen. Bazense iyi insanlar ve bir dost edindim kendime Tanrı’m. Yarattığın en güzel canlı. Affet sana teşekkür etmeye gelemedim belki ama her gün düşündüm. Yeni bir şey tanıdım dostumla. Saf iyiliği yaratmadığını düşündüğüm anda düşüverdi kapıma. Gökyüzüne kaldırdım ve bir tebessüm patlattım sana. Görebildin mi?
            Sevgili Tanrı’m. Milyonlarca güzel anlarım burada. Bazen bir sokağın başında, bazen bir bahçe kapısında, bazen bir deniz kıyısında. Her şeye sahibim sandım bir anlığına da olsa. Sonra bir rüzgâr esti derinden, kara bir bulut geçti üzerimden ve toza karıştım aniden. Tadı kaçtı dünyanın ve ne olduğunu bilmeden tersine döndüm. Yaşlı ellerim titredi ve kızgın yağlar döküldü üzerimden. Bir başına kaldım yağmurun altında. Gökyüzüne baktım da sana ulaşamadım Tanrı’m. Bağıra bağıra adını söyledim bir dağın tepesinden sesimin çıkmadığını bilmeden. Yollara düştüm gece gündüz demeden. Çaldığım kapılar ne sana uzak ne de bana yakındı. Bir kayboluşun ortasında dımdızlak seyrettim şehri. Herkes için yaptığın planlara bakarken biraz hüzünlendim ama hiç isyan etmedim. Bana verdiklerini hep taşıdım cebimde ve her seferinde onlara sarıldım. Sonra dedim ki evet, herkes için bir plan vardı ama benimki çok başkaydı. Sevgili Tanrı’m. Beni çok güzel yarattın ama bir şey eksikti. Milyarca insanın arasına dilsiz yolladın beni. Ne ben anlatabildim derdimi, ne de onlar anlayabildi niyetimi. Öylece bir leke yapıştı görüntüme, sonra o leke büyüdü ve ruhuma değdi. Aynadaki görüntüm de değişmişti artık. O ilk yolladığın çocuk eskisi gibi değildi. Umudu kırılmış, dizleri soyulmuştu sürünmekten. Zamana direnemediği bedeni gibi solmuştu ruhu.
            Sevgili Tanrı’m. Ben geldim. Biraz ıslak, biraz küflü, biraz tükenmiş.  

Hiç yorum yok: